top of page

Kasaba'dan Döndüğünde

  • clsrhsnbooks
  • 4 May 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 May 2024



ree

Oğuz, Kasaba'dan döndüğünde evine uğramak istedi. Evde Sude'nin olacağını düşünüyordu. Doğruydu, Sude ondan yaklaşık yarım saat önce gelmişti. Oğuz anahtarını kullanarak kapıyı açmaya çalışıyordu. O kadar uzun süre uğramıştı ki kapı, onun oradan olmadığını söylese herkes kabullenebilecekti. Mutfakta yemekle meşgul olan Sude, kapının böyle kurcalanmasından tedirgin oldu. Başını mutfaktan çıkarıp bakarken aklına gelecek son kişi de olsa olsa kocası Oğuz olurdu. Kapıyı açmak için uğraşırken Sude'nin tedirginliği daha da artmıştı. Ancak kapı açılıp elinde poşetlerle karşısında Oğuz'u görünce rahatladı. Göz göze geldiler. Sude şaşkındı.

 

" Ne oldu Sude? Tamam, beni gördüğüne şaşırmış olabilirsin ama bu kadarını da beklemiyordum."

"Yo,yo,yok bir şey olmadı. Ancak biraz şaşırdım. Yeni mi geldin sen?"

" Yeni sayılır. Gelmişken bir uğrayayım, bir şeye ihtiyacın olup olmadığını sorayım dedim. Al sana şunları!"

 

Sude, Oğuz'un uzattığı poşetleri alarak dolaba yerleştirdi. Ocaktaki ateşin altını kıstı, dudaklarını diliyle ıslatarak yutkundu. Oğuz bir şeyler olduğunu ya da olacağını seziyordu. Sude tanıdığı zamandan beri en azından 4 aylık zaman diliminde hiç böyle mutfakta durmamıştı. Ama bunun da ötesinde kendisinin orada olmasından doğan bir sorun var gibiydi ortada. Bunu sezmemesi imkânsızdı. Hem mutfaktan gelen farklı yemeklerin kokusu başka havaları çağrıştırıyordu. Sude ne deyip de Oğuz'u evden uzaklaştıracağını düşünürken Oğuz olayın ne olduğunu düşünüyor, düşünürken de aklına gelen o tek ihtimalin olamaması için yeni bir neden bulmaya çalışıyordu. Aklına gelenin başına gelmemesini arzuluyordu. Salonda biraz soluklandı, kendini oyunda istemeyen çocukların arasında gibi hissetti. Kendini en kötü senaryoya hazırlıyordu. Berjerin üzerine gelişigüzel bıraktığı siyah ceketini alıp evden ayrılmak üzere hamle yaptı. Hala mutfaktan çıkamayan Sude'ye ne demek istediğini düşündü. Mutfak kapısı önünde göz göze geldiler. Sude bakışlarını hemen tencereye verdi. İçinde bıraktığı kaşıkla tencerenin dibini karıştırıyordu. Sorulması gereken bir soruymuş gibi Sude ona aç olup olmadığını sordu. Oğuz, dışarda yerim sen bana bakma dedi. Konuşma bitmiş gibi görünürken Oğuz tüm cesaretini ve olasılıkları toplayıp Sude'ye tekrar baktı:

"Sude" dedikten sonra Sude ona döndü. Uzun sarı saçlarının kulak kenarlarından ensesine doğru ani savruluşunda onu izleme fırsatı bulmuştu Oğuz. Kısacık o zamanda takılı kalmıştı. Sude bunu fark etmedi.

" Efendim Oğuz"

" Sen iyi bir ailenin kızısın. İyi yetişmiş, ahlaklı, güzel huylu bir kızsın. Benim senin kadar eğitimim de yok üstelik. Ancak annenin babanın mahcup olacağı bir şey yapma olur mu? Biliyorum, farkımdayım sana yeteri kadar hatta hiç kocalık yapamadım. Ama merak etme kısa bir zaman sonra babanla konuşup evliliğimizi yürütemediğimizi ve yürütemeyeceğimizi söyleyeceğim. Tüm mesuliyeti üzerime alarak boşanma davasını ben açacağım. Çünkü senin açman benim babanın servetinden yararlanmak istediğim algısı yaratabilir. Hem bu şekilde mağdur olan senmişsin gibi görünür ve yeni bir evlilik yapma durumunda kimse senin bu evliliğini sorgulamaz. Böylelikle kimse işin aslını astarını sorgulamadan yeni bir hayata başlarsın. Ama dediğim gibi az biraz sabret, katlan bu duruma. Ailenin pişmanlık duyacağı bir şey yapma o zamana kadar. Ben şimdi gidiyorum, kolay kolay da uğrayıp seni rahatsız etmem. Bir şey olursa cep telefonumdan bana ulaşırsın, iyi akşamlar!"

Oğuz dışarda ayakkabılarını giydikten sonra ceketini sırtına geçirdi. Sönen koridor ışığına bile kendini belli etmeden çıktı, gitti.

 

Ocakta fokurdayan tencere yalnızca mutfağa değil, Sude'ye de çok şey anlatır gibiydi. Sude olayın etkisinde kalma süresini biraz aşmış vaziyette sandalyede otururken tencere boşboğazlığa devam ediyordu.

 

Yaklaşık iki saat kadar apartmana bakan bir köşede saklanarak oraya gelecek lüks bir araç bekledi, Oğuz. Endişesi, beklentisi, olmamasını istediği olaylar ve bunların neticesinde olabilecek tüm senaryoları birbiri ardına sıralarken iki saatin nasıl geçtiğine inanamıyordu. Sokak ışıkları yanmış, ev ışıkları peşi sıra bir ahenk içinde evleri işaret ederken hava kararmaya kesin olarak karar vermişken lüks bir araç apartmanın karşı kenarına yanaştı, kontağı kapattı.

Oğuz derin bir nefes alıp nefesini tuttu ama kalp ritmi hızını an be an arttırıyordu. İlk önce o arabadan bir adamın çıkmamasını istedi ama olmadı. Sonra inen o adamın Sude'nin apartmanın girmemesini istedi ama o da olmadı. Adam arabadan inip apartman kapısına yöneldiğinde elindeki dikdörtgen bir paket ışık altında parlamıştı. Ensesine, boynuna, kulaklarına fırlayan kan onu mantıksız eylemler yapmaya zorluyordu. Oturduğu yerden kalktı, adımlarını birbiri ardına hızlandırıyordu. Bir süre sonra koştu, apartmana birkaç adım kala yürüyerek içeri girdi. Duyulması zor bir şekilde ses etmemeye çalışarak merdivenlere kadar ilerledi. Hesabına göre eğer ki o adam Sude'ye gelmiş olsaydı kapıdaki hoş geldin ya da merhaba tarzı karşılama söylemlerini mutlaka duyardı ama şu an hiç ses yoktu apartmanda. Merdivenlerden iki üç adım çıktı, hala ses yoktu. Bekliyordu, en azından kapı zilini. Kendine mukayyet olamayarak birkaç basamak daha çıktı. Sonra bir kapı sesi geldi, bir kapı açıldı yukarılardan. Tüm dikkatini gelecek bir sese verdi. Sude'nin sesini duyar gibiydi. Oradan sesini tam olarak alamıyordu ama bir süre sonra onun sesi olduğunu kesinleştirmişti. Sonra kapı kapandı, Oğuz hızını ve sinirini dizginleyemeyerek merdivenlerden çıktı. Üçüncü kattaki evinin kapısının önünde durdu. Anahtarını çıkardı cebinden, kapı deliğine sokacakken bir an durdu, düşündü. Bir tarafa yaptığı bu işin olurunu bir tarafa olmazlığını koydu. Adil olmak adına teraziyi ağırlık merkezinden olması gereken yerden tuttu. Terazi bir kolunu aşağı bırakmıştı.

 

 
 
 

Yorumlar


bottom of page