Özrün Bir Anlamı Var Mıydı
- clsrhsnbooks
- 11 May 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 May 2024

Sakallarımı okşayarak onlara büyük bir hayranlıkla bakardı. Hatta evlenince ilk sakal tıraşımı kendisi yapacaktı. Söz, nişan, evlilik derken bir dünya hengameyi atlattıktan sonra yorulduk ama sözünü unutmamıştı. Aynanın karşısında, içi gülen gözlerine bakarken anlamıştım. yüzümde kesilmedik herhangi bir nokta kalmasa da kesti o ihtişamlı sakallarımı.
Aradan bir müddet geçti, hayatımız oldukça monoton bir hal almaya başladı. Ben bu konuyu daha birbirimizi tanıma aşamasında da dile getirmiştim. Anlaşılan çabuk unutulmuş veya üstü örtülmüştü. Yollarımızı ayırmak gibi bir niyetimiz yoktu. Ben bunca zaman sırf o mutsuz olmasın, üzerinde bir baskı hissetmesin diye onun hayallerinin ve kariyerinin peşinden gitmiştim.
Kavgayla karışık, normal ses tonunu aşarak "sen bana artık ayak bağı oluyorsun" demişti. Aslında tam olarak böyle bir cümle kurmadı ama bu cümlenin son kelimesini yarım bıraktı. Ama ben böyle yazmayı tercih ettim. Yarım eylemler, tam eylemlerin veliahtlarıdır. Belki de böyle demek istemedi, tahmin işte benimki. Bazı şeyleri yarım bırakmak, bitmemiş halde masanın üstüne koymak daha doğru olabilir, onun yaptığı gibi.
Bunun üzerine kalkıp kapıya doğru yürüdüm, askıdaki ceketimi aldım. Sonra geri dönüp biraz önceki tüm konuşmamıza şahitlik eden masanın üzerindeki cüzdanımı ve telefonumu alıp kendimi dışarı atmak istedim. aramızda herhangi bir konuşma olmadı ya da ben duymadım. Kapıya yaklaşmışken arkamı dönmeden "beni bekleme, yat sen! Ben gece geç saatlerde gelirim. İyi geceler sana!" dedim. Ancak ünlemli bir cümleden ziyade bana bir şey dememesi için üç noktalı bir cümle hayal etmiştim, olmadı.
Ömrüm boyunca toplasam yirmi kadar arkadaşım ya olmuş ya olmamıştır. Aklımdan geçen ilk arkadaşımı aradım. gece geç bir saatte rahatsız ettiğimi fark ettim. Ne yazık ki bu fark etmem biraz zaman aşımına uğramıştı. Ben bunu nasıl düşünememiştim.
Telefon bir süre için çaldı. Sonra açıldı. Hoş beşten sonra gecenin bu saatinde ne diye aradığıma gelince konu biraz tatsızlaştı. Atla gel hadi, dedi. Faruk'u uzun yıllardır tanırım., mırın kırın ettim ama üsteleyince de gitmeye kalktım. Bir başıma olsam o sokak ortasında kafamı yerdim. Sinirime galip gelemeyip olur olmadık bir eylemde bulunabilirdim. En kötü ihtimalle Faruk'un yanında durur, haykırışlarımı içime atardım.
İnsanın kabuğu sert, içi yumuşaktı
Bu yüzden genelde içine atardı
Ve zannımca
Bir tek içine gücü yeterdi
Ne zaman ki birileri kabuğunu kırdı
O zaman, onlar dışına bağırıp içine kanadı
İnsanın evrimini onun ayaklanmasına bağlamak
Yanlıştı
İnsan ne zaman ki dışına bağırdı,
İçine kanadı
İşte o vakit
İnsan vasfını kazandı
Orta halli bir zaman diliminden sonra eve vardım. Faruk'un hanımı anlayışlı ve fedakar bir kadındı. Allah var, böyle sıkıntılı durumlarda hiç surat astığını görmedim. Çaldım kapıyı, Faruk gecenin o saatinde buyur etti beni. Faruk'un hanımı, kalkmış bir şeyler hazırlamış bize. Faruk da çayı demlemiş, geç balkona dedi.
(Faruk'un hanımı diyorum çünkü ismini geçirmek istemedim. Bazı kahramanlar insan hayatında arka planda kalır ama kelebek etkisiyle hayatınızda büyük bir incelik göstergesidirler. Bu yüzden kendisine en güzel dileklerimi ileterek bu hikayeme devam edeceğim.)
Oturdum o küçücük balkona.
İki sandalye bir de masa,
Evet, aynı klasta
Yer yoktu, dahasına.
Pırıl pırıl yanan bir şehir bu. Benim öyle içkili hallerim görülmüş şey değildir. Çayla demlenir, çayla çözülürüm ben. Çay demlendi, gözlerim nemlendi. Çay kaynadı, ben yandım. Baş başa kaldık neticede. Faruk başlamak istedi, "nasılsın?" dedi. "İyi değilim" dedim. Bir süre sustu. Ben de böyle yazdım aklımca:
Bir cesaret düşün!
Böyle altı, yedi, on iki, otuz altı, yetmiş iki
Yüz yirmi, yüz elli parça
Yemek takımı gibi mesela
Böyleyim işte,
İyi değilim, çok kısaca.
Bir yandan beni dinliyor, bir yandan da konuşuyorduk. Arta kalan vaktimizde demleniyorduk ve hükmedemiyorduk aç karnımıza. Balkondan esen bir rüzgar, ciğerlerime dolmakla nam kazanmıştı. Boğazımın şişmesinden bir süre konuşamadım. O da anladı zaten, hiçbir şey sormadı. Anladı anlamasına ama daha da bir şey diyemedi. Muhtemelen karımla aramız kötü olursa sorumluluğu üstlenmek istemezdi. Suskunluğunu buna verdim.
Aramızı düzeltmeye kalksa bu kaçıncı olacaktı. Konuyu tam anlamıyla bilmiyordu ama teselli etmesi gerektiğini uzun zamandır tecrübeyle kavramıştı. iki tarafı da haklı çıkartmaya çalışır bir vaziyette ilk cümlesini sarf etti: Belki yanlış anlaşılma vardır, olamaz mı? Yüzüme bakıyordu, cevap bekliyor gibiydi. İçimden öyle kimseye duyurmadan "bilmem, bilmem ki" dedim. Böyle de devamsız bir konuşma yaşandı.
Gecenin sabaha saatlerini verdiği devrettiği bir vakitte eve vardım. Salonun ışıklarını açık bırakmış, öyle oturmuş beni bekliyor, bana bakıyordu. Ses çıkarmadan, aklımı kurcalamadan "yorgunum, yan taraftayım" dedim. Yatak odasının yanındaki misafir odasına geçtim. Kaderin bir cilvesi herhalde bu. Misafir odasına bu şekilde geçmek ... Ne garip hem yolcuyum hem yorgunum hem de ev sahibi konumunda misafir odasının kapısındayım!
Ceketimi çıkarıp kanepenin üzerine attım, diğerine geçip uzandım. Gözlerimi tavana sabitleyim; pencereden giren ışık, göğsümün üzerinde son buluyordu. Yol boyunca bir müddet beni meşgul eden düşüncelerimi devam ettirdim. Karım haklıydı nihayetinde. Şu vakte kadar hayatta tek bir meyve ağacı bile dikmemiş bu adama iyi davranmış ve iyi dayanmıştı. Belki bazı konularda fikirlerimi onunla paylaşmayıp kendime saklasaydım, şimdi çok daha iyi yerlerde ve kendini tatmin edecek mevkilerden birinde olacaktı. Ben biraz daha konuyu içselleştirmişken; o, kapıyı açıp içeri girdi. Işığı açtı, düşüncelerimi dağıttı. Ceketimin yanına geçip oturdu, ayakucuma. Doğruldum, ayaklarıma baktım. Başı öne eğik bir halde özür diledi.
8 yıllık karım, bir yandan kârım diğer yandan kar'ım ... Özrünü bile anlarım. Biraz önce kayıtlara geçen özrü, sevdiklerini kaybetmemek adına yaptığı ama normalde de kendini haklı gördüğü zamanlarda sergilediği bir davranışın dile dökülmüş haliydi. bu konuda haklı olduğunu düşündüğüne mi üzüleyim, beni sevdiğine mi sevineyim bilemedim. İkimizin de ortak bir yanı vardı. dediğim gibi ortak tek yanımız vardı. O da böyle durumlarda takındığımız tavırlardı.
Başımı önüme düşürdüm, ben de ondan özür diledim. tüm bunlar henüz bitmemiş veya bitememiş bir hikayenin muhtemelen son cümleleriydi.
Çünkü bu hikaye bir yanıyla yarımdı: "Ben de senden aynı şekliyle özür dilerim. Kusurlarıma bakma! Hadi iyi geceler!"
Comments