top of page

Mesele De O Ya

  • clsrhsnbooks
  • 7 May 2024
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 May 2024

ree
Mesele De O Ya - Hasan ÇALIŞIR

Bir kızı sevdin, rütbesi ve zekası senden oldukça fazla. Ne yazık ki bunun gerçek bir ölçüm cihazı yok. Sanmıyorum ki hesaplamalar da gerçek sonuçları versin. Şahsen aday bir mühendis olarak yaklaşık değerlerin içinde aktarılıp dururken bunun ne denli bir konu olduğunu söylemeye lüzum bile yok.

Evet, en son bir kız sevmiştin. Rütbesi ve zekası senden oldukça fazlaydı. Açıldın diyelim bir gün, ve olağan duygularını dile getirdin. Baktın gördün ki onun kaçamak bakışlarının sebebi, onun da sana karşı bir şey hissetmesiymiş. Gezdiniz, eğlendiniz ve daha çok sevdiniz birbirinizi. Belki de olması gerekenden daha mutlu bir haldeyken hayatınız, bir müddet sonra monotonluk dizisinden kendine bir yer edindi. Monoton artan ya da monoton azalan bir dizi olmasının ismini arka planda bırakmayacaktır. Monoton yaşamınızda dahi tattığınız güzel anılarınız oldu. Tüm bu süreç boyunca bir şeylerden vazgeçtiniz, bir şeylerden fedakarlık ettiniz ve yeni bir hayata başladığınıza dair kendinizi bile ikna ettiniz.

Bir süre daha güllük gülistanlık devam eden hayatınızda bazı şeylerin düşündüğünüz şekilde gelişmediğini fark ettiniz. Çok uzatmayayım, bir süre sonra da belki sebepli belki sebepsiz ayrılık yaşadınız ki bu olayın olma ihtimalini matematikçilere bırakmak daha yerinde bir karar olacaktır.

Ayrılık sahnelerini filmlerin en önemli ve en dokunaklı kareleri olarak algılayan bizler, tüm ezberlenmiş sahneleri sanki üzerimize vazifeymiş gibi birebir yerine getirdik. Yaşamına devam ederken aklın kimi zamana onda kalır, onun haberi bile olmaz bu sessiz devrimden. Velhasıl kelam bir gün –ki o günün ayrılıktan ne kadar sonra olduğunun bir önemi yoktur- karşılaşırsınız.

Arkadan bir fon müziğiyle söylenecek tüm sözleri bir bir yüzüne söylemek istersin. Bu durum; karşındaki kişiyi biraz olsun tekrar konuşmayı, bu sayede de özlediğin o sesi tekrar duymayı amaç edinen garip ve bir o kadar da sıkıntılı bir durum dışında bir şey değildir. Aklın ve dilin uyuşmazlığını o garip ve sıkıntılı atmosfer içindeyken fark ediyor insan. Dolu ve çaresiz bir çift gözle sonraki sahnenin başlaması için oyuna girecek oyuncuyu bekliyorsun. Belki bir rüzgarın tatlı tatlı esmesini, belki de can ciğer kuzu sarma olduğun bir arkadaşının bir köşeden çıkıp gelerek yapma demesini bekliyorsun. Asıl zor olan kısım ise bundan sonra başlıyor. Konuşulacak hiçbir cümleyi daha önce okumadığın gibi kurgulamadın da. Kendini bir başkası gibi karşılarsın. Aşırı ifadesini onu severken yaşadıysan ,ellerini koyacak yer ararsın. Allah’ın gücüne gitmesin bir süre sonra ellerin fazlalık olduğunu düşünmekten son anda vazgeçersin.

Bir de bizde bir duygusallık vardır. Allah seni inandırsın biraz önceki o kişi senden daha cesurdur veya senden daha bir vurdumduymazdır. Şayet buna inanmanı istemem. Eğer vurdumduymaz olduğuna aklın bir delil bulursa o zaman yaşanılandan onca anın da bir kıymeti kalmıyor.

Ortada bir suç yok, suç olmadığından suçlu da yok. Suç olmadığı ya da suçlu bulunmadığın bir dava durumu da söz konusu değil. Suç olmadığı için şikayet etme gibi bir durum da oluşmuyor. Yalnız o kız, sana uzun gelen aylar sonunda bir gün seni arayarak hakkını helal etmeni isteyen bir soru ile o ses tonuyla kulaklarını okşadığında “ne oldu ki” diyesin gelir. Aklına her gelişinde affettiğin o insanı kulakları duysun, vicdanı suç işlemediğini kabullensin diye tekrar affedersin. Hiçbir zaman çekip giden olmamanın rahatlığını yaşarsın. O günkü konuşmadan sonra haliyle o sağ, sen selamet ...

Bir gün gene yaptıklarından dolayı telefonun çalar. Açarsın, tanıdık bir sesi duyarsın: “Bana hakkını helal etmedin mi?” diye soran ağlamaklı, çaresiz ve bir o kadar gururlu o sesin sende olduğunu düşündüğü o soruyu işitirsin. Cevabının hakkını helal ettiğin anlamına gelen “hayır” kelimesini kullanırsın, anlasın diye “hayır, ettim” dersin. Derdi olmuşsundur besbelli. Dinlemek istiyorsun onu ancak aklının bulanmasından korkuyorsundur. Sesinin dalgalanmasından korkuyorsundur. O da bu konuya kısaca bir değinir ancak detay vermez. Sormanı bekler, sormayacağını ise bir ihtimal olarak hep saklı tutar, arka planda hesap eder.

Senin aklın ise karışmaya ve sorular sormaya başlamıştır bile. Kısa ifadesinin uzunluk ölçümünde izafi olarak kullanıldığı gibi süre ölçümünde de kullanıldığını onun nefes alışverişlerini duymaya başladığında lügatine eklersin. Aklının karışık olduğu kadar karmaşık hali de gözlerinin önündedir. Düşünürken birden hatırlarsın, Allah’ın adaletini. Aklın bu söylemi onaylasa da sonraki olası durumlara karışmayacağını daha o vakit sana izah eder. Eee, insanın aklı yanında olmayınca bu iki kelimenin ne kadar doğru olduğunu süzecek bir mercii de bulunmuyordu. Haliyle suyun yüksek bir yerden aşağı doğru akması gibi ağızdan çıkıveriyordu birden: “Allah’ın adaletidir” lafı. Şaşırdıktan sonra bu kadar açık sözlü olmanı yadırgıyordur. Haksız olduğunu içinden, sana belli etmeden kabul ediyordur. Kendine de kuş kondurmayan bir edayla bir şey de diyemiyordur. Mesele seni aşar artık. Sonrası Allah’la onun arasındadır. O mevzuya hiç karışma bana sorarsan. Merak da etme ama duanı et!

Telefon kapanacakken ben seni ara sıra ararım, diyor. Tabi senin akıl bu saate kadar zor durmuş olacak ki karışıyor ve gölet suyu gibi bulanıyor. Bir saate yakındır geçmeyen zaman hızlı bir şekilde akmaya başlayacaktır. Arama diyemeyeceksin tabi, diyemiyorsun. Mesajla konuşuruz bundan böyle diyorsun. Ne de olsa ne vakit sesini işitse kulağın, bir heyelan oluyor önüne set çektiği duygularında. Kız, tamam olur diyor. Birkaç defadır farklı şekillerde ama aynı anlamda kullandığın, ısrar eder gibi direttiğin mesajla konuşma konusuna olurunu belirtiyordu. Belki birkaç saniyenin kaldığını en doğru şekilde tahmin etme yetini de burada fark ediyorsun. Hoşça kal diyor, iyi geceler demeden önce.

Bir şiirde duyduğun, birkaç   parçada okuduğun ve duygusallığını, anlam kalabalığını daha doğru bir ifadeyle anlam yoğunluğunu kavramakta zorlandığın bir kelimeyi kullanıyordur. Harflerine kadar ayırırsın o kısacık zamanda. Ajan gibi ipucu ararsın. Geri dönmek, geri, arkasını dönmek, arka, kalmak ve benzeri cinsinden bir mesaj ararsın, bulamazsın. Kulağın hala telefondayken gözün masadaki su şişesinin üzerinde yazılı olan “ğ” ye takılır ve “ğ” nin üzerindeki şapkanın neden yukarıya bakar yani konveks olup da konkav olmadığını merak edersin. Cevap vermen gereken bir soru olmayınca konuşmak da yorucu bir eylem haline dönüşür.

Tüm bunlar onun sana “hoşça kal, iyi geceler” demesinin ardından refleks olarak “sana da iyi geceler” ifadesinin ardındaki zaman zarfında gerçekleşir. Ne kadar hayret vericidir değil mi? Sonra telefonlar birbiri ardına kapanır. Aşağı yukarı 500 km uzağındaki insanın bir telefonla sana ulaşması, sana kendini tekrar hatırlatması, telefonun muhteşem bir icat olduğunu destekler.

Aklın sonraki duygulara karışmayacağını bir kez daha dile getirdikten sonra ayrılır. Bulacağın cevapların doğruluğundan ya da yeterliliğinden daha çok aklın, cevabın rasyonel bir yere oturup oturmadığıyla ilgilenmeye başlar. Aklına gelen ilk soru onun seni arayarak ne yapmaya çalıştığıdır. Ona yeterli bir neden bulunca sonrakine geçer. Soruları kendin ürettiğin gibi cevaplarını da kendin verdiğin bir mekanizma haline dönüşebilirsin kısa bir sürede. Konuşmaktan elinin altındaki çayın soğuduğunu bu sıralarda anlarsın. Gülümsersin, gülümsemenin sebebini bilirsin.

Telefonlar kapanır, bir perde çekilir. İki insan çizilen ya da yazılan kaderlerinin bir noktada kesişip sonra tekrar ayrılmasının güzelliğinin en somut örnekleri haline gelir, yaşanmışlığınız. Bundan sonra tekrar bir araya gelmeniz, eskileri yad etmekten başka bir yarar sağlamayacağına göre yolları kesin olarak ayırmak gerekir.

Sahi, senin numaranı silmemiş mi? Silmişse nasıl, kimden bulmuş? Söylemedi mi onu sana? Düşünme, düşünmek insanı diğer canlılardan ayıran yegane şeydir. Ama yersiz kullanıldığında cehennemin kapılarını açan bir eylemdir. Artık yollar uzun, mevsim de bahar. Havalar geç kararacak. Mesela şimdi onunla olmak vardı. Sonra tek başına evine dönmek, tek başına karnını doyurmak, tek başına uyumak ve uyanmak, nihayetinde onu yanında bulamamak...

Eğer geçmişte yaşamayı bırakırsan ve gelecekte yaşamak gibi bir saçmalığa da kalkışmazsan en uygun yaşama aralığı, üzerine bastığın çok kısa bir andır. Öyleyse sevgili, bu hikayeler hiç bitmez. Mesela, o halde, madem ki böyle, o zaman da şöyle söyle: Şimdi onunla burada anda kalmak vardı.

 

Nasıl ki her ibretlik olayın

Dersi üzerime kaldı.

Benim de yaşadıklarımdan anladığım

Güzel anlarım vardı.

   

Düzenlenme :: 26.11.2017



 
 
 

Yorumlar


bottom of page